Kader bu, bizi birbirimize bağlayan
ne kadar inkar edildiğinin bi önemi yok..
Her ne zaman duyarsan
bir gitarın ağladığını
işte o zaman kayboluruz
gözyaşı dökmek arzusuyla..

kıyıdan denize açılanlar, kaderine yol alanlar; günlerce, aylarca geride bıraktıkları insanlara, bir veda sözünü emanet edenler; pusulalarını martılara, albatroslara kesiştiren denizciler, bir kimseye bir yere bir türlü bağlanamayan duygularını, denizin dibine çıpaladıklarında kıyıda kalanlardan hangi kadının yüreğinde bir yara açmış olur?
yüreciklerini, deniz suyuyla yıkamış kadınlar, haşin denizi kendisine dost edinmiş sevdiklerini, kocalarını, oğullarını denize yenilmeden dönebilsinler diye öfkesiz, yalvaran ağıtlar yakarlarmış.Fado denilen, kader olarak çevrilen şarkılar, işte bu ağıtlara örnek gösterilir.
"O günlerde zor bir aşkın son perdesini yaşıyordum. Sahneden indikten sonra gitaristim geldi. 'Misia' dedi. 'Bir daha lütfen böyle şarkı söyleme, yoksa sahnede düşüp öleceğim. Kaldıramayacağım kadar ağır geliyor. Evinde söyle, ama n'olur sahnede bu kadar içten söyleme.' Konserlerde genellikle şarkılar arasında konuşur, küçük espriler yaparım. Şarkı sözlerinin sadece metafor olduğunu söylerim. Çünkü bazen gerçekten insanlara ağır geliyor."
Fadocu Misia, onu dinleyenler üzerindeki etkisine böyle bir örnek veriyor. fado için Misia diyorki: " Fado hayatımı kurtardı. Altı yıl önce çok zor günler yaşadım. Hayatın kıyısına kadar geldim. O zor günleri fado söyleyerek aştım. Yoksa psikiyatra gitmem gerekecekti...Fado ruhu iyileştiren, tedavi eden bir atmosfer oluşturur. Dinleyenlerin, konserden duygu yoğunluğuyla, arınma duygusuyla ayrıldığını sanıyorum."

Fado tarzına dair ise: "Hayata mizah duygusuyla yaklaşıyorum. İyimserim. Karamsarın iyimserliği bu. Bazen bir soytarı, bazen ermiş gibi hissediyorum kendimi. Gerçek kimliğim sahnede ortaya çıkıyor. Yoğun, nostaljik, meydan okuyan, aşık, yenik, kırgın... Bu duygular, dil farkına rağmen diğer kültürlerde de karşılığını buluyor." diyor.
Hep hüzünlü varsayılan Fadolar için başka bir itirafta bulunuyor Misia : " İlk cd, neşeli şarkılardan oluşuyordu. Sonuncunun( "Garras Dos Sentidos) içeriği nedeniyle neşeli olması imkansızdı. Aşka gelince, "merhaba" sözcüğü aynı zamanda "elveda"yı barındırır içinde. Ayrılık aşkın parçasıdır. Her şey yolunda gitse bile ölüm ayırır. O yüzden aşka hiç bitmeyecekmiş gibi yaklaşmamak gerekir. Hem biraz önce söyledim ya, iyi fado için yüreğinizde hep biraz acı barınmalıdır."
Üzüntüm o kadar kırılgan ki,
acımın dinmesine izin verirsem
ızdırabım daha da artacak
ama şarkım daha az üzgün olacak
ey ülkemin insanları...

Fadoyu uluslararası alana 1950'lerde taşıyan Amalia Rodriguezdi. Diktatör Salazar'ın Portekizi yönetme formülündeki üç F'den (Fado, Futbol, Fiesta)biri olan Fadoyu kimileri ikiye kimileri üçe ayırıyor. Misia ikiye ayırıyor şöylece:
" Üniversite kenti Coimpra'dan adını alan türde(üniversite fadosu) solist erkektir, öğrenciler ve akademisyenler söyler. Trubador'lardan (Ortaçağ gezgin ozanları) kaynak aldıkları sanılıyor. Lizbon Fadosu ise liman meyhanelerinde, genelevlerde doğmuş. İsimleri Latince "fatum"dan (kader) kaynaklansa da kökenleri, üslupları farklı. Lizbon Fadosu naiftir. Bazen ahlaki değerlere meydan okur... Devrimden sonra fado dendiğinde, sadece diktatör Salazar'ın şarkıları hatırlanırdı. Yüzyılın başında anarşistlerin söylediği fadoları unuttu herkes. Buna çok kızdığım için bir dönem anarşist fadoları da repertuarıma almıştım. Fado tarihsel süreçte toplumsal yapıyı yansıtıyor. Evet, Salazar döneminde zorla 'Küçük ve yoksul bir ülkeyiz, ama çok mutluyuz' şarkıları yazdırılmış, söylenmiş. Ama ben farklı perspektiften bakıyorum hayata. Eski şarkılarda erkekler için 'Çok çapkındır, beni döver, ama yine de sonsuz aşkla bağlıyım ona' denirmiş. Ben meydan okuyorum. 'Günün birinde benim olacaksın' diyorum".
Ey benim ülkemin insanları
şimdi anladım,
taşıdığım bu hüznü
senden aldığımı..
Ey ülkemin insanları
Şimdi anladım
taşıdığım bu acının
senin için olduğunu..

Flamenko şarkıları da söyleyen; sevdiğim şarkıcı Yasmin Levy, yaşanılan acıların şarkılarını söylemeyi neden tercih ettiğini açıklarken Misia ile benzer şeyleri anlatmış olmuyor mu?
"Modern müzikten pek hoşlanmam, çünkü ben her zaman üzüntülü müziklerin peşindeyim. Yıllar boyunca hayatta kalmış müzikleri seviyorum. Benim ruhum yaşlı olduğu için hüzünlü şarkılarda kendimi buluyorum. İçimin en derinlerinde büyük üzüntüler olduğu için, bu tarz müziklerden hoşlanıyorum. Hüzünlü şeyler, benim müzikal anlamdaki motivasyonumdur. Mutlu şeyler hakkında pek söz yazmak istemem. Bu yüzden sahneye çıktığım zaman üstümde belli bir melankoli olmalı. Konserimde çıkıp sahnede zıplayamam ben. Dertlerimi ya da dertlerimizi dile getirmeliyim.''
Not: Misia'nın sözleri Şubat 1998 Aktüel Dergisi'nde yayınlanmış söyleşidendir.
14 Mayıs 2011