20 Şubat 2012

İçimizdeki Partiler

Kimler seçime katılıyor? Kim katılıyorsa, parmak bassın veya parmaklarını mürekkebe bulasın. Kaç yeni parti var? Kararsızlık mı var sizde de? Hepsi birbirine mi benziyor? İnsanlar da birbirine benziyor, neden kızıyorsunuz ki? İnsanların zaafları da aynı değil mi? Kaç insan zaafınının pusulası şaşıyor ki? Hem ‘parti’ler, sadece siyasi partilerden mi mürekkep! Sadece ‘particilik’ ruhu, siyasetten hoşlananlarda mı var?

Halbuki içimizde ne particiler var! Hatta herkesin içinde bir parti var desem yalan mı olur, iddialı mı yoksa? Her bireyin içinde barındırdığı parti, particikler yok mu? Var canım, olmaz olur mu? Mesela….

HER ŞEY KONTROLÜM ALTINDA PARTİSİ:
Zaman bile benim kontrolüm altındadır! Zamana bile ben hükmederim. Hele ki bana ait bir zamansa “zaman belirleyici, benim!” dir fikri, hakim fikirdir, böyle bir partide. Kaynağını, elbette güçlü duruşu ve bu duruşa paralel etrafında oluşturduğu güç yumağından alır. Kendilerine, akıl ve o akıl mantığına, sonsuz güvenleri vardır. Ancak!

Sıklıkla etraflarında tahribat yaratırlar, içimizdeki bu tip partiler. Her şeyi kontrol altında tutmayı sevmeleriyle, hatta bu fikre aşık olmalarıyla, etrafındakileri sonunda pes ettirirler. İçinde pek tabii bencillik barındırır bu tip partiler. Sevimli veya güvenilir olmaları bile kurtarmaz onları.

İçlerinde egoizme varan bu partiyi besleyenler, yukarıdaki fikirlerin ya her an gün yüzüne çıkması tehlikesiyle karşı karşıyadırlar ya her zaman bu tehlike ile yaşamaktadırlar. Başlangıçta güç, herkese tatlı geleceğinden, başarı kesindir, sonu ise… kim hangi sonu bilmektedir ki? Varsın onun sonu açık uçlu kalsın!

ŞÜPHECİLER PARTİSİ:
Nam-ı diğer ismi “herşeyde bir bit yeniği vardır partisi”. Olağanüstü şüphecidirler. İçimizde barındırdığımız sıradan bir duygunun büyüyüp, komplolara karıştığı içimizdeki baş partilerdendir. Şüphecilik ölçüsünün dozunu (kantarın topuzunun kaçtığı ölçü de denilebilir) kişinin hayalgücü ve zekası belirler. Belirleyici başka faktörler de vardır: yaşanan zaman ve şartlarda, içine düşülen endişeler ve korkular, bunların hiçbiri yoksa bile ilerleyen zamanda pandoranın kutusundan çıkabilecek olanları geçmişte yaşananlarla yeniden kurgulamak kişiyi kestirmeden büyük şüpheciliğe götürecektir. Etrafında olanları, olabilecekleri; büyük payı, şüpheciliğe vererek, değerlendirirler. Sadece etrafındakilere değil etrafında olmayan her şeye, herkese karşı endişeyle karışık bir şüphecilik duvarı örülür.

İçimizde barındırdığımız bu parti, bazılarında öyle bir hal alır ki her söylenen söze her yazılana, her gördüğüne kuşkuyla yaklaşır. Bu şüphecilik partisini, içinde inatla besleyenler, sonunda, güvende olduklarını düşündükleri kendi mabetlerinde kendi hapislerini yaşarlar. Bu hapislikten şikayet etseler de, hapislikten kurtulmaları yine kendi ellerindedir. Bu parti, ölçüsü, küçük büyük olmak üzere her kişinin içinde barındırdığı en yaygın partidir. Önemli olan, bu partinin zeka ve hayalgücü ile fazlaca beslenip kişiyi kendi hapsinde boğmamasıdır.

KAYITSIZLAR PARTİSİ:
Bu partiyi içinde barındıranlar ikiye ayrılır: sezgileri ve öngörüleri zayıf, geniş insanlar, bir diğer gruptakiler ise tersine zeki, basiretli, yüksek hassasiyetli insanlar. Birinci gruptakiler, zaten hayatlarındaki hiçbir kararı insiyatif kullanarak almamışlardır. Bundan dolayı, onlara diyecek fazlaca bir şey yoktur. Ancak ikinci gruptakilere söylenecek çok şey var.

En iyi doğruyu onlar bilir: doğrunun tek olduğuna ve bunun kendi doğrusu olduğuna inanır. Aslında çoğunlukla gerçekçidirler. İyi bir muhakemeleri vardır, detaycılıkları su götürmezdir. Ancak! Evet bunun da büyük ünlemli ‘ancak’ı var. Detaycılıkları, mükemmeli yakalamakta, işlerine yarasa bile günlük olayların ayrıntılarıyla uğraşırken o detaylarda boğulup kaybolabilen arkadaşların içlerindeki bu kayıtsızlar partisinde zafer sesi, kulaklarınızı tırmalar. Biraz ‘şüphecilik’ biraz ‘mükemmeliyetçilik’ kişiyi detaylarda kaybolup asıl ‘odaklanma’sı gerekenden uzaklaşmasını getirir. Bu kayboluşla, kendilerini güvende hissetmek için kayıtsızlığın, en doğrusu olduğuna inanırlar. Bu partiyi içinde besleyen ikinci gruptakiler, birinci grubun aksine; daha önce yaşamış oldukları şeylerde, merkezde kaldıkları için sonraki kararlarında kayıtsızlık hakim olur. İçlerindeki kayıtsızlık partisi, zafer çığlıkları atarken bile kollarını kaldıramayacak kadar yorgun ve bıkkındırlar ve her şeye karşı kayıtsız kalmayı, kendi hallerinde bırakılmayı beklerler. Kim, ne söylerse söylesin, etkilenmeyip tepkisiz kalmayı tercih ederler. Bu davranışları onun ‘soğukkanlı, duygusuz’ olduğu fikrine kapılmanıza neden olabilir. Buna bile kayıtsızdırlar. Ona destek olmaya çalışırsanız, bu çabanıza da kayıtsız kalacağı gibi suçlu durumuna da düşebilirsiniz. Sizi zor durumda bırakabilir.

Onların kayıtsızlıklarına yapabilecekleri açıklama, geçmişte yaşadıkları yüzünden: ‘pandoranın kutusunun ta içinden gelmiş biri olarak ister istemez koruma kalkanları oluşturmak’ olabilir. Kim bilir ruh halleriyle ilintilidir belki de. Sebebi her ne ise, neticede içlerindeki Kayıtsızlık Partisinin yenilgisini beklemek uzun bir zamanı alacaktır. Bunun neticesinin kime ne hayrı vardır, işte, asıl şüphe bundadır.

BEN BÖYLEYİM PARTİSİ:
‘Ben Böyleyim!’ sözü, geçtiğimiz yıllarda, Yılmaz Morgül’le özdeşleşmiş ve onun sesiyle duyar hale gelmişsek de, bu partiyi içinde barındıranlar yine ikiye ayrılır. Birincisinde, ilk çağrışımı destekleyen, ‘elimden başka türlüsü gelmez’ sözünü sıklıkla söyleyenlerin sığındığı bu parti, bir yerden sonra onlara kol kanat gerer. Yani içlerinde besledikleri parti, bir zaman sonra, besleyenlerin sığındığı, bireysel savunma partisine dönüşür.

Diğer ikinci karakterde olanlarsa; zeki ve işlerinde başarılı oluşlarıyla, sıradan görünen karakterlerinde gizli tuttuklarıyla, kendilerine aşırı güvenenlerdir. O güvenin alışkanlığıyla, “beni böyle kabul edin” deyip, etmeyene “kapı şurdadır!” konformizminin tadını almış, iç acıtanların partisidir. Ben Böyleyim Partisini içinde besleyenlerin unuttukları, bu konformizmi kabul ediş için önemli gerekçelerin olması gerektiğidir. Aksi takdirde yeterli gerekçe yoksa hiçkimse için ‘kabul ediş ve tahammül’ zorunluluğu da yoktur. Bu partiyi besleyen ikinci karakterdekilerin anarşist ruhlu oldukları da söylenebilir. Ancak bu anarşizm, ideolojik anarşizm değildir; hayatlarında, kendi elleriyle yarattıkları karmaşanın sonucuyla gelen bir anarşizmdir.

BAHANESİ BOL OLANLAR PARTİSİ:
İşte her birimizin içinde yaşattığı, ipin ucu kaçınca en tehlikeli olabilecek partilerden biridir. Her şeye bir bahanemiz vardır; sıralı sırasız; bazen uçsuz bucaksız. Önemli olan bu bahaneleri hayatımızın hangi alanında kullandığımızdır. Eğer hayati alanlarda kullanılıyorsa, birileri, kendileri ve etrafındakilerin güven duyguları adına tehlikeli sularda kulaç atmaktadır.

İFLAH OLMAZ İYİMSERLER PARTİSİ:
Daha çok duyguları değil de akılları devrede olduğunda, mantığın hakim olduğu; bu sebeple, zeki insanlar grubundan çok, akıl mantığını kullananların içinde beslediği bu parti, bu tip insanları, yanılgıya düşürse de, onlar, iflah olmazlar. Sezgileri de devreye girdiğinde öngörülü sayılabilecek bu insanlar, korkmaları gereken bir gelecek önlerinde dursa bile iyimser olmaktan kolay kolay vazgeçmezler. Çünkü karamsarlık, onların hayatında büyük bir yanılgıdır. Böyle bir durumda yarın için bir adım bile atmanın anlamı kalmaz. Onlar çok zaman önce sezgileriyle, onları bekleyen kötü geleceğin, kendilerine doğru yol aldığını çoktan görmüş; o kabusu kabul etmiş; kabus içinde, nasıl nefes alınıp, yaşanabilir üzerinde kafa yorup çareler bulmuştur. Yukarıda sayılan partileri içinde yaşatan, aynı karanlık geleceği görmüş çoğu zeki insanların aksinedir onların iyimserliği. O zeki insanların, ancak kabusun yaklaştığını gördükçe hayatlarında artan endişeleri yerine, bu iflah olmazlar, çoktan o kabusa rağmen yaşamanın önlemini almışlardır. O hep aramızda var olmalarını dilediğimiz zeki insanlarımız, kabus yaklaştıkça, önünü alamadıkları öfkeleriyle baş başa kalırken; bu iflah olmazlarda garip bir sükunet vardır. Yenilgiyi kabul edişin sükuneti değildir. Bu daha çok, gelecekle ilgili gördüklerine rağmen, pek de uzak sayılmayacak zamanın ‘gün olur devran döner’ vaktini çalmasıyla harekete geçecek, bir nevi ‘diriliş’in, sabırla içlerinde susturulmasıdır. Bu bir kayıtsızlık değildir. Bu, ‘gelecekteki bir gün’ için geriye sayımdır.

Yeni partilerin hepsi bu kadar mı demeyin. daha nice içimizde barındırdığımız partiler vardır. Benden ilk kalemde çıkanlar bunlar. Keşfettikçe, yeni partileri merak edenler için ileride eklerim. Siz şimdilik bunları düşüne durun.

Evet, şimdi, düşünün! Sizin içinizdeki parti hangisi? Belki içinizde bir değil, birkaç parti hüküm sürüyordur. İçinizdeki hangi partinin iktidarı, ne kadar daha hüküm sürecek, yüzdesi nedir? Hiç hesapladınız mı? Yok canım vicdan muhasebesine çağırmıyorum sizi? Ne haddime! Naçizane içimizde kurduğumuz ve bir süredir taşıdığımız, karakterlerimizle bizde hüküm süren partilerin, ‘bize ve etrafımıza zararı, yararı nedir?’ sorusunu sormaya davet ediyorum. Onları, ‘içimizde beslemek zorunda mıyız?’ sorusunu, kendimize tekrar tekrar sormaya davet ediyorum. Veya zaten onlarla ayakta duruyorsunuzdur hiç olmazsa bundan emin olursunuz. Elbette isteyen, bu oylamadan sonra kendisine, vicdani bir puanlama, oylama da yapabilir. Kendinize, olası her sıfatla ilişki içinde olduğunuz insanlara bir bakın! Oylamanız, etrafınıza bakarken daha kolay olacaktır.

Vur davulcu vur bütün kudretince, hem destursuz vur

Zurnacı ıslığını çal sen de, en kalınından,

Acı bozkıra çöksün ıslığın, ağlansın, uğuldasın

Kelamsız olanlar geride kalsın

Destursuz girilsin bu meclise

Meclisinde ha ihvanlar yerini almış olsun ha kelamsızlar

Sen vur davuluna bir düm iki tek

dünya zincirinden boşansın

davransın ya sabır çekenler,

parmakları mürekkebe bulansın

diyeceği olanlar parmaklarıyla, tırnaklarıyla ateş yaksın

vur davulcu vur bütün kudretinle bir düm iki tek

gün olsun devran dönsün!
26.06.2011

Hiç yorum yok: