12 Mayıs 2010

“SENİ HİÇBİRŞEYLE KIYASLAYAMAM!”





   Doksanlı yılların başı. Lisedeyim. Saçlarımı üç numaradan daha uzun ama kesinlikle genç kızların kestiremeyeceği kadar kısacık kestirmişim. Ustura gezindi başımda desem abartılı olmaz. Annemi uzun saçlarıyla seven babamın, o halimle beni gördüğünde balyoz yemişe döndüğünü söylemeye bilmem gerek var mı? Uzunca bir süre benimle konuşmadı. Annemse başka şeyleri bahane ederek bana sık sık laf çarptırıyordu. O kısacık saçlarımı uzatmam iki yılımı aldı(düşünün ne kadar kısa idi). “Neden saçlarını o kadar kısa kestirmiştin?” diye soracaksınız? Bunu cevaplayabilmek için o yılların atmosferine bakmalı.


Doksanların başında, ülkemizde yeni açılmış ilk özel televizyonun müzik programlarında siyah-beyaz bir müzik klibi dönüp duruyor. Klipteki şarkıcı kadının kafası,basbayağı ustura görmüş. Nerdeyse dazlak kafasıyla görüntüsü, bir isyan iddiasını taşıyor. Görüntüsüyle taşıdığı iddia ne kadar keskinse sesi, o kadar yumuşak; şarkısının yalnızca bazı yerlerinde isyanının yükselen sesi duyuluyor. Dazlak şarkıcı kadın, sadece tv’de değil pek çok mekanda “Nothing comparese to you” (Seni hiçbirşeyle kıyaslayamam! ) sözleriyle haykırıyor. O şarkıyı dinlediğinizde, melodinin, şarkıcının sesinden ibaret olduğunu sanabilirsiniz; müzik, çok gerilerde kalıyor ya da benim kulak hafızamda öyle yer etmiş. Bütün dünyada hit olmuş, sesi ve şarkı sözleriyle herkesi etkileyecek Sinead O’Connor, bu şarkıyla çok satanlar listesinin başındaydı. Yaptığı müziğe, Protest Müzik adını vermişlerdi.

Hatırlıyorum, Sinead O’Connor sadece yaptığı müzikle değil genel tavırlarıyla da pek çok şeye karşı duran, isyan eden, protest bir tavır sergiliyordu. “Saçlarını neden sıfıra yakın üç numaraya vurduruyorsun?” diyenlere cevabı bile protest: “ … ‘kadın’ olduğum için beni, cinsel obje olarak sunmalarını, kullanmalarını istemiyorum! Bu yüzden saçlarımı kestim”. Bu cevap benim saçlarımı kestirmemin cevabı değil elbette. Ben neden mi kestirmiştim? Üniversiteye hazırlandığım o dönemde, bakımı kolay; insana zaman kazandıran hatta ‘şaç bakımı’ndan kurtaran bu can simidine tutunmuştum, biraz abartarak!

Zirvedeki protest tavrını ise Amerikada gösterir. İlki 1990’da New Jersey’deki konserden önce yaşanır. Amerikan ulusal marşının ardından konserin başlayacağını kendisine ileten organizatörlere şarkıcı, ‘bu durumda konseri vermeyeceğini’ söyler. Bunun üzerine Sinead’ın isteği kabul edilir ve marş çalınmadan konser verilir. Sinead’ın protest bu tavrı, kısa sürede Amerika’da duyulur, radyolar Sinead’ın şarkılarını ‘çalmama’ kararı alır, Milliyetçilerin tavrı ise daha sert olur. Yakın tarihte aynı yerde konser veren Frank Sinatra, Sinead O’connor’ı kastederek ‘….çına tekmeyi basın’ diye haykırır. Hatırlayalım, Frank Sinatra, yer altı dünyasıyla ilişkisini her fırsatta reddetse de mafya için kuryelik yaptığı kitaplara bile geçmiştir, mesela “Sinatra:Hayat" adlı kitapta yazılıdır. Mafya ile ilişkisini doğrulayan tek kitap bu değildir. Eski eşi olan Ava Gardner ile Marlon Brando'nun ilişkisini öğrendiğinde; Marlon Brando’yu mafyaya, Frank Sinatra'nın dövdürttüğü "Brando Unzipped” adlı kitapta anlatılır.




İrlandalı şarkıcı Sinead O’connor, protest tavrının ikincisini ve en büyüğünü yine Amerika'da bir televizyonun canlı yayınında gösterir. 3 ekim 1992’de Amerikan televizyonu NBC’deki ‘Saturday Nigt Live’ adlı programa davet edildiğinde televizyondaki hiç kimsenin Sinead O’connor’ın yapacağı sürprizden haberi yoktur. Canlı yayın programında söylediği şarkının ‘Evil’ kelimesinde, Sinead O’connor, kameraya dönerek Papa 2. John Paul’ün fotoğrafını çıkartır ve yırtar. Sinead’ın bu protest eylemi, herkesi dumura uğratacaktır. Daha sonraki yıllarda Sinead'ın söylemleri yumuşa da yine de kariyerinin başından beri, çocuklara yapılan cinsel tacize karşı gösterdiği tavrını her fırsatta yineler.

En Fazla Aklımı Karıştırabilirsin!*




Protest müzik, doksanlarda elbette Sinead O'Connor’dan ibaret değildi. Simâsı kızılderiliyi anımsatan, kalınca sesiyle herkesi ters köşeye getiren İngiliz şarkıcı Tanita Tikaram, 1988'de ortalığı kasıp kavurmuş; ‘Twist İn My Sobriety’ şarkısı için Afrikaya giderek siyah beyaz video klibini hazırlamış; bu kliple de ödül almış başka bir protest şarkıcı idi. Onun şarkılarında, şimdiki müzik enstrümanlarının karışık gürültüsü yoktu. Ve yine onun şarkılarında da şarkıcının sesi, asıl melodiyi oluşturuyordu.




Annesi Borneo’lu babası Fiji’li Tanita Tikaram, babasının görevi sebebiyle Almanya’da doğmuş sonradan ailesiyle İngiltere’ye yerleşmiş, şarkılarıyla da bütün dünyaya ulaşmış bir kadındı.


Tanita Tikaram, bir radyo programında ismiyle ilgili annesinin anlattığı hikayeden bahsederken: “ annem, 1960larda Kanada’da yaşayan bir aktivist kadının adını, doğduğumda bana vermiş: anita. Ve başına ‘t’ getirerek daha melodik olduğunu düşünmüş: Tanita.” diyecektir




“Şehrin Işıkları Bizden Önce Parlıyordu”**
Tracy Chapman, doksanların başında, bestelediği şarkılarının liste başı olduğu bir diğer protest şarkıcı. “Fast Car” şarkısının yer aldığı ilk albümünü 1988’de çıkardığında, memleketi Amerika başta olmak üzere, pek çok ülkenin müzik listelerini alt üst etmişti. Onun şarkılarının da hükmü,diğer protest şarkıcılar gibi doksanlar boyunca sürdü. Daha ilk çıkışında Tracy Chapman, sesi ve görüntüsüyle herkesi ikilemde bırakmıştı. Herkesin erkek sandığı kadın şarkıcı, gitarıyla bestelediği-hem de sözleri politik olan- şarkılarıyla bir kaç defa Grammy ödülü almıştı. Üniversite yıllarında sokak ve klüplerde şarkılar söyleyen Tracy Chapman, yukarıda sözünü ettiğim diğer şarkıcılar gibi günümüz müzik kanallarında şarkılarını dinleyemediğimiz bir başka şarkıcı.





Kurmuş olduğu düzeni devam ettirmek için, konformist bir tutumla yanlışa ‘doğru’, ‘olağan’, ‘normal’ deyip, hayatlarını böylece devam ettirebilmek güdüsüne sahip çoğunluğun anlayışına, ‘karşı duran’ bu şarkıcılar, neredeler? Yanlışın varlığını, olağan kabul etmiş, kabul ettiği andan itibaren yanlışlara kayıtsız kalmış insan yığınlarının arasında, bulundukları düzene isyan edip, karşı tavır alan bu protest şarkıcıların müziğine artık ‘protest müzik’ denmiyor. Yaptıkları müzik, folklorik müzik kategorisine sokuluyor. Bir süredir merak ediyorum; kategorisini değiştirdiklerinde, bu şarkıcılar, müzikleriyle dünyaya daha mı az soru sormuş oluyorlar?


“Sokağın Ritmi: Hip Hop”

İsmi yukarıda geçen şarkıcıların müzik kategorileri değiştirilse bile, bu kategori değiştiriciler, kategorisini değiştiremedikleri Hip Hop’ın (yaygın görüşe göre; Hip Hop bir kültür, Rap ise müzik biçimiyle onun alt kolu olarak alınıyor) önünü pek alamıyorlar gibi. 1970’lerden beri varlığını gösteren Hip Hop şarkıları, müzik listelerinin hep başında yer alıyor. Hip Hop, zenci gençlerin (Afrikalı Amerikalıların) bir propaganda aracı olarak doğmuş. Zencilerin bu protest çemberine, zamanla ‘getto’ çocuklarının dahil olması, Hip Hop’un etkinlik alanını genişletmiş. Kaynağını sokaktan alan bu müzik: "eşitsizliği, adaletsizliği", kafiyeli sözleriyle bizlere bildiriyor. Büyük müzik kanallarının yayınladığı kliplerde kimi zaman erotizmle harmanlanarak sunulan Hip Hop, bize, ‘evrim mi geçiriyor?’ sorusunu sordursa da sokaktan gelen o protest ruhunu hiç kaybetmeyeceğini umuyorum.





*Tanita Tikaram’ın şarkısı Twist İn my Sobriety’in anlamı


**Tracy Chapman “Fast Car” şarkısının sözlerinde geçer:
Youve got a fast car
I wanna a ticket to any
Maybe we can make a deal
Maybe together we can get some

*****
So remember when we were dri
ving, driving in your car
Speed so fast I felt I was drunk
City lights lay out before us
And your arm felt nice wrapped round my shoulder
And I,E,I had the feeling that I belonged
And I,E,I had a feeling I could be someone, be someone, be someone




senin hızlı araban var, bir bilet istiyorum neresi olursa olsun
belki bir anlaşma yapabiliriz
belki birlikte bir yerlere gidebiliriz
*****

öyleyse nasıl sürdüğümüzü hatırla, senin arabanı sürdüğümüzü çok hızlıydı kendimi sarhoş gibi hissediyordum
şehrin ışıkları bizden önce parlı
yordu
ve senin kolların omuzlarımı iyice
sarmıştı
ve ait olduğum yerde olduğumu
düşündüm
ve başkaları gibi olabileceğimi hissedi
yordum, başkaları gibi olabileceğimi)

Hiç yorum yok: